Kısa süren bir tren
yolculuğundan sonra akşam saatlerine doğru Floransa’dayız. Hemen bilet
gişelerine koşturup Barselona treni için bilet soruyoruz ama yine hüsran.
Buradan kalkan trenlerde de hiç boş yer yok. Resmen Floransa’da elimiz kolumuz
bağlı kalıyoruz ve müthiş bir moral bozukluğuyla bir köşeye gidip öylece
oturuyoruz. Ne yapacağız ne edeceğiz derken arkadaşlarımdan biri son bir defa
daha şansını denemek için gişelere gidiyor ve geri döndüğünde elinde biletle
geliyor. Floransa – Nice bileti. Öncelikle Floransa’dan Nice’e oradan da yedi
tane aktarma yaparak Barselona’ya ulaşacağız. Ancak tren sabah saatinde. Yani
Floransa’da sabahlamamız gerekiyor. Ardından da Nice’de de bir gece kalmamız
gerekecek. Plânlar biraz alt üst oluyor. Yapacak bir şey yok. Bulabildiğimiz tek
yol bu. Biraz daha moralli olarak toparlanıyoruz ve hava kararmak üzereyken
Floransa’yı gezmeye başlıyoruz. Çok sade ve çok sakin bir şehir çıkıyor
karşımıza. Adeta bir sanat eseri denilebilir. Her yer o kadar huzurlu ve
birbiriyle uyumlu ki rotamızda olmayan bu şehri, gezimizin sonunda birinci
sıraya koyacağımızdan henüz haberimiz yok. Hemen şehrin merkezindeki
köprülerden birinde müthiş bir güneş batımı karşılıyor bizi ve dakikalarca
gözlerimizi alamadan izliyoruz. Sonrasındaysa alabildiğine şehri yürümeye
başlıyoruz. Sokaklarda heykeller eşliğinde geziyorsunuz. Tam bir sanat şehri.
Bir anda bir kalabalık çarpıyor gözümüze. Merak edip gidiyoruz. İki tane sokak
müzisyeni harika bir konser veriyor köprü üstünde. İnsanlar köprüyü tamamen kapatmış,
kimisi ayakta kimisi yere oturmuş iki tane müzisyeni izliyor. Dayanamıyor bizde
kendimize bir yer buluyoruz ve yaklaşık 1 – 2 saat boyunca oradan
ayrılamıyoruz. Gerçekten harika bir şölen sunuyorlar insanlara. Müzisyenlerden
bir tanesi var ki oradaki herkesi içtenliğiyle etkilemeyi başarıyor. Köprünün
ortasına sırtüstü yatıp yıldızlara bakarak gitar çalması ve iki – üç yaşlarında
ufak bir kızın önünde diz çökerek ona gitar çalıp şarkı söylemesi sadece birkaç
örnek. Vaktimiz dar olduğu için o müthiş atmosferi bırakıp yolumuza devam
ediyoruz ve Michelangelo Tepesi’ne doğru gidiyoruz. Yol biraz zaman alıyor.
Tepeye vardığımızda ise harika bir Floransa manzarası karşılıyor bizi. İnsanlar
manzara eşliğinde içki içip, dans ediyorlar. Aralarına katılmak fikri geçiyor
aklımızdan ama bir de bakıyoruz dans öyle bir dans değil. Bildiğin tango
yapıyorlar. Saygı duyup önümüzdeki merdivenlere oturarak bir yandan onları bir
yandan da manzarayı izlemekle yetiniyoruz. Tren garının kapanmasına az bir süre
kala koştura koştura gara gidiyoruz. Belki yine şansımız yaver gider de
Termini’deki gibi izin verirler ve içeride yatarız düşüncesi var. Çünkü ne
Floransa’da ne de Nice’de hostel parası vermeye niyetimiz yok. Gara varıyoruz
ve uyku tulumlarını açıp yatıyoruz. Saat 01.00’e geldiğinde güvenlikler geliyor
ve bizi dışarı çıkarıyorlar. Mecburen uyku tulumlarını dışarı taşıyoruz ve tren
garının önüne bir güzel kurulup, nöbetleşe uyumaya başlıyoruz. Dışarıda yatmak
bu işin bir zevki haline geliyor bir süre sonra çünkü yalnız değilsiniz. Sizin
gibi onlarca insan da sabah treni olduğu için ya da hostele para vermemek için
sizinle beraber dışarıda yatıyorlar. Ancak ne olur ne olmaz önlem almak
gerekiyor yine de. Nöbetleşe uyumak da bu önlemlerden biri. Onun dışında
paranızı ve herhangi bir değerli eşyanız varsa onu uyku tulumunuzun içinde
saklayın. Sırt çantalarınızı da birbirine kilitleyip kafanız altına
koyduğunuzda paranızı ve eşyalarınızı garantiye almış oluyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder